Projem üzerinde çalışıyordum. Bira.Fm'de denk geldi. Uzun zamandır dinlememiştim. Bir, iki, üç derken, kaynak kitaplarımı, e-kitaplarımı, makalelerimi bir kenara bıraktım. Elim en yakın kaleme uzandı. Biraz parmaklarımda dolaştırdım. Kulaklığımı taktım. Şarkıyı daha yakınımda duymalıydım. Sesler kulaklığımda değil. İçimde. Şarkıyı değil Dünya'yı, bütün duyguları dinliyorum!
Baharın o tatlı akşamüstü serinliği pencereden içeri giriyor ve ben o havayla uzaklaşıyorum.
Fincanımdaki çay soğudu. Gözlerimi açtığımda, Çiko'nun resmettiği sahilde olmak istiyorum. Bulutlar turuncu olsun. Bir yaprak düşsün suyun üstüne. Yaprağın dalgası iki aşık balığı birbirine yaklaştırsın. Balıkları gören iki martı... Ufuktan sessizce geçen gemidekiler bu iki martının birbirlerine bakışını seyretsinler.
Pervanedeki akıntıya kapılan yosunlar birbirlerine sarılsınlar ve pervanelerin arasından geçip gitsin. Yosunları üzerinden alınan yengeç kumsala kadar gelsin. Eşini bulsun.
Suyun üstüne düşen yaprak havalansın. O küçük narin rüzgarda. İncitmeye kıyamaz o rüzgar... Akşamüstü turuncu bulut gibi...
Gözlerimi açtığımda, yanıma düşsün o yaprak o tabloda ve ben kalkıp iskeleden kalanlara gideyim.
Adayı terketmeyen iskele ayakları gibi...
O yeşil yaprak uçsun tekrar, elime konsun. Çiko'ya vereyim onu. Rüzgarın tüm kadifeliğini biriktirmiş o yaprak, etrafımızı sarsın. Kozamız olsun. Tırtıl misali... Geçsin zaman ve kelebek olalım. Rüzgarda uçalım...
You and me alone, sheer simplicity
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Söz sende