2 Mayıs 2012 Çarşamba

Devlet Mahallesi

Bir ülke düşünün, her şeye evet desin. Ama aklınıza gelebilecek her şeye... Uluslararası her türlü anlaşmaya evet, halkın söylediği her şeye evet desin; olmaz ya, desin yine de.

Sordum bunu işin uzmanına: Çiko'ya. E haliyle "olmaz öyle şey" dedi. Haklı da... "Ya olursa" dedim. 

"Nasıl olacakmış o? Ülke bi' yandan nükleere hayır diyecek, diğer yandan da ülkesine nükleer santral mi kuracak? Silahlanmayı öngören işlere evet diyip ordu mu kuracak?"

Olmaz ya, diyelim ki oldu böyle bir ülke, nasıl olurdu acaba? Akla gelebilecek her türlü çelişkili protokole, sözleşmeye; anlaşmaya, antlaşmaya evet diyen bir devlet. Halkı nasıl olurdu acaba? Uygulamanın zaten nasıl bir şaibe dolu olduğu malum. Uygulama olur muydu ki... Bu devleti nereye koyacaktık? Belli çizgisi olmayan, rüzgar nereye eserse oraya giden bir devlet. O anda neye evet derse onu yarım yamalak yapan bir devlet.

Bu devletler gözümde şöyleler aslında: bir mallahe dolusu çocuk! Bu çocukların bazıları hayvanları eziyet etmeyi seven, kedilerin kulakları çeken, köpeklerin kuyruğuna teneke bağlayan çocuklar. Bazıları içlerine kapanık, bir köşede ortalığı izleyen çocuklar. İçlerinden kim bilir ne geçiyor da yapmaya cesaretleri yetmiyor. Bazı çocuklarsa kavgacı, her oyunun mızıkçısı, herkese sataşmak için bahane arayan çocuklar. Kimileriyse parkın bir köşesini parsellemiş, üç beş çocuk. Aralarına başka kimseyi almayan, kendi aralarında oynayan bir anda birbirilerine girip bir anda barışan çocuklar. Kimi çocuklarsa annelerinin eteklerinden ayrılmayan, annesi tarafından zorla gönderilen çocuklar. Kimilerinin burnundan sümük eksik olmayan, bazılarının sesinin çok çıktığı, bir kaçının devamlı kavga çıkartığı ki bir taraf dayak atarken diğer tarafın dayak yediği; kimi çocuğun elinde abur cuburun eksik olmadığı, diğerlerine bakıttığı bir mahalle dolusu çocuk...

Ancak bu devletlerde bu çocukların saflığı yok! Hepsi hesaplı, hepsi programlı. Ama yine de böyleler. Bu mahallede mutlaka dedikoducu teyze de vardır, penceresinden dışarıyı seyredip devamlı çenesi çalışan teyze. Çocuklar eve gitmeden haberlerinin eve, bu teyze sayesinde ulaştığı bir mahalle. Bu devletler mahallesindeki çocukların çoğunun anne babası yok. Aile terbiyesinden mahrum. 

Kimi çocukların da anne babası var. Ama...(?) Çok az anne babalı bir mahallenin çocukları ailesi olan çocuğu dışlar. Çok olan normaldir çocuk için. Sadece çocuk için olsa keşke. Büyükler için de böyle. Hem de asırlardır. Çoksa normaldir. 

Böyle bir mahallede, çocukların hükmettiği bir mahallede yaşıyoruz.

İşte bu çocuklar arasında vardır her şeyin suyuna, oluruna giden. İçindekileri kimse bilmez. Bu yüzdendir ki büyükler arasında böylelerine sanırım liboş diyorlar. Ne olduğu belirsiz anlamında galiba.

Bu çocuğa gel top oynayalım der, oynar. Gel şunu yapalım der, yapar. Uyum sağlamakta güçlük çekmez. Ama ironi budur ki uyum sağlamakta güçlük çeker. Taklit etme yeteneği çok iyidir. Ancak çocuğun kendi oyunları rağbet görmez.

Bu çocuklar da ikiye ayrılır. Topitop varsa işin ucunda her şeye evet diyenle, az önce anlattığı iyi taklit yeteneği olan evetçi. Bu iki çocuk birbirine benzer gibi görünse de, topitopçu çocuğun foyası yakın zamanda meydana çıkar. Onun bile bu hareketinde bir saflık vardır.Sevilmez belki o saflık. O zaman dışlanır. Dışlanırsa bu çocuklar genelde öfkelenir. Mızıkçılar kervanına katılır. 

Taklitçi dışlandığında kenardan izlemeye devam eder. İzler de izler. Suskundur. Büyüdüğünde de susar.Konuşsa deli delir. Kimileri de susmaz konuşur. Onu da sustururlar. Çocuklar büyüdükçe susturulurlar.

Mahallenin curcunası hiç eksik olmaz. Bahçesine devamlı top kaçan amcanın bıçağı da cabası. Devamlı "topunuzu keserim" der. Kesip kesmeyeceği meçhuldür. Kimi zaman duyup da çıkmaz belki evinden, kimi zaman da bıçağı meşini delip geçer. Artanını da vermez ki şapka yapıp eğlenmesinler.

İşte devletler mahallesininin çocukları. Çocuklar büyüyecek kimileri başka yerlere taşınacaklar kimileri mahallede olmaya devam edecekler. Gerçek dünyadaki devletlerde bu çocukların saflığı yok. Büyük insanlarda da yok. Hesapsız, kitapsız hareket etmekten korkan, "yaparsam ne olur" diye düşünen, fikri hür, vicdanı hür insanlar olamazlar. Kimi çocuklar saf değiştirip içindeki saflığı safi kötülükle doldurup top kesen çirkin amca olur. Kimileri de top kesmekle tehtit edip topu geri atan tonton amca.

Gerçek devletlerde tonton amca varsa ne mutlu... Gerçek dünyada saflık kalmamış. İnsanların inancı kalmamış ve hepsinin gözü aç. Bu açlık çocukken aburcubura doymayıp, kusuncaya kadar yiyip hasta olanlar. Her çocuk olmuştur. Çocukluğu öldürüp hastalığı baki kılınca işler değişiyor işte.

Olmaz ya, diyelim ki oldu, her şeye evet diyen bir devlet... O da bir mahallede büyümüştür. Zamanı gelince o da büyüyecek ve o da çocuk yetiştirecek belki de çocuğunu bırakıp gidecek ve çocuğu bir başka devletler mahallesinde büyüyecek. Olmaz ya, diyelim ki oldu. Kuşaklar birbirini kovalayacak ve baki kalan hastalıklar olacak.


Olmaz ya, diyelim ki oldu...